Sjögren Sendromu nedir ?

Sjögren Sendromu nedir ?

Sjögren sendromu, İsveçli bir göz hekiminin tanımladığı, bağ doku hastalıkları başlığı altında yer alan sistemik, iltihabi bir romatizmal hastalıktır. Sjögren sendromuna lupus hastalığının kuzeni veya yeğeni diyebilirim, bu iki hastalığın birçok ortak noktası olmakla beraber Sjögren sendromunda ana bulgular ağız ve göz kuruluğudur. Sjögren sendromu da lupus gibi yaklaşık 9-10 kat daha sıklıkta kadınlarda görülür, yaş olarak orta yaş kadınları sever. Hastalığın görülme sıklığı hiç te azımsanacak ölçüde değildir, yaklaşık 1/100 oranında görülür ancak birçok hastada klinik bulgular zengin olmadığından tanı konması çok gecikebilir.

Vücut kendi tükürük bezlerine veya gözyaşı bezlerine karşı antikor geliştirir yani bu dokuları yabancı gibi algılayarak bu bezlere saldırır ve bu yapıların tükürük salgılama veya gözyaşı üretme fonksiyonlarını bozar. Klinikte hasta karşımıza ağız kuruluğu, konuşma sırasında yapışmalar, reflü semptomları, kuru öksürük, diş çürümeleri, ağızda sık mantar enfeksiyonları veya gözde yanma, batma, kum kaçması hissi, bulanık görme, kızarıklık gibi şikayetlerle gelebilir. Sjögren sendromu tek başına yani primer Sjögren sendromu olabileceği gibi diğer RA, lupus hastalığı, skleroderma gibi hastalıklarla beraber yani sekonder Sjögren sendromu şeklinde de görülebilir.

Romatolojinin ilgilendiği hastalıklar sistemik, iltihabi ve genellikle kronik hastalıklar olduğundan Sjögren sendromu da ağız kuruluğu ve göz kuruluğu dışında birçok organı etkileyebilir. Bu hastalarda daha önce bahsettiğimiz Raynaud fenomeni görülebilir. Ayaklarda yanma, uyuşukluk ve huzursuzluk şeklinde sinir sistemi bulguları  olabilir, hasta gece ayaklarını yorganın altına sokamaz bazen kalkıp ayaklarını soğuk suya tutar. İç organlardan akciğer ve karaciğeri etkileyebilir. Nadiren merkezi sinir sistemini etkileyerek çift görme, güç kaybı gibi nörolojik semptomlar yapabilir. Vücuttaki diğer bezlerden ter bezlerini etkileyerek cilt kuruluğu, pankreası etkileyerek hazımsızlık ve kadın hastalıklarıyla ilgili bezleri etkileyerek vajinal kuruluk yapabilir.

Her 10 kişiden 9’u hayatlarının belli bir döneminde mutlaka bel ağrısı çekecektir dersem, bel ağrısının ne kadar sık bir bulgu olduğunu sanırım vurgulamış olurum. Özellikle gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde en sık doktora başvuru nedenleri arasında gribal enfeksiyonlardan sonra 2. Sırayı almaktadır. Bel ağrısında hastanın yaşı, bel ağrısının süresi, şiddeti, yayılımı, istirahat veya egzersizle ilişkisi, ani veya sinsi başlangıç şekli sorgulanmalıdır. Bel ağrısı şikayeti olan 20-25 yaşında bir hastayla, 60-70 yaşlarında bel ağrısı olan bir hastaya yaklaşım ve düşünülecek nedenler farklı olmaktadır.

Aslında bel ağrılarının %90’lık kısmını mekanik nedenli bel ağrıları oluşturmaktadır, mekanik dediğimiz  denen ağrılar dediğimiz zaman kaslarda geçici kasılmalar yapan halk arasında lumbago denen ağrılar, belde omurgalar arası sinirlere bası yapan siyatik tarzı ağrılar kastedilmektedir. Daha az görülen ama daha önemli olan sistemik nedenli bel ağrıları ise %10’luk kısmı oluşturmaktadır. Sistemik nedenli bel ağrıları başlığı altında iltihabi romatizmal hastalıklar, enfeksiyonlar (osteomiyelit, diskit, omurilik absesi), malin hastalıklar (multiple myelom, metastaz, lenfoma v.b), karında aort anevrizması, böbrek taşı, kadınlarda yumurtalık iltihapları sayılabilir. (tablo-1)

 

Tablo-1 Sistemik nedenli bel ağrıları

  • İltihabi romatizmal hastalıklar
  • Enfeksiyonlar – Osteomiyelit, diskit, omurilik absesi),
  • Malin hastalıklar – Multiple myelom, Metastaz, Lenfoma v.b)
  • Karında aort anevrizması
  • Böbrek taşı
  • Kadınlarda yumurtalık iltihapları

Bel ağrılarının büyük çoğunluğunu mekanik bel ağrıları oluşturduğundan özellikle yeni başlamış bel ağrısı şikayetinde ileri tetkik için çok acele etmemek gerekir. Ancak pratikte bu kurala çok uyulmamakta biraz hastanın da baskısıyla hemen bel MR’ı çekilmektedir. MR hassas bir yöntemdir ve özellikle belde yumuşak dokuları, diskleri tüm ayrıntılarıyla gösterebilmektedir. Bunun sonucunda yazılan rapor bel fıtığı başlangıcını destekler şekilde çıkmakta ve hastaya bel fıtığı etiketi yapışmaktadır.

Biz hekimlerin tıpta “red flag” yani “kırmızı bayrak” dediğimiz durumlar vardır, bunun anlamı bel ağrısına eşlik eden bazı durumlarda hekimin daha dikkatli olması ve bu hastalarda daha ileri incelemelere gereksinim duyulmasıdır. Bel ağrısının şiddetinin azalmaması hatta giderek artması, gece ağrılarının olması, sinir sistemi bulgularının veya ateş, kilo kaybının bel ağrısına eşlik etmesi, özellikle 40 yaş öncesi sabah tutukluğu ile birlikte ve istirahatte artan ağrı olması bel ağrısı olan hastada ileri laboratuvar tahlilleri ve görüntüleme yöntemlerini gerektirir. (Tablo-2)

Tablo-2  Ciddi bel ağrısı düşündüren, ileri inceleme gerektiren durumlar

  • Ateş, Kg kaybı
  • Şiddetli ağrı (4-6 haftada azalmayan)
  • Giderek şiddeti artan ağrı
  • Gece ağrısı
  • Sinir sistemi bulguları
  • 40 yaş öncesi sabah tutukluğu ile birlikte olan bel ağrısı

Leave a Reply